21 Ocak 2012 Cumartesi

Barzani’nin Derin Türkiye İlişkisi

Güney Kürdistan’da oldukça ilginç gelişmeler yaşanıyor. Aslında normal şartlarda bu gelişmeler ilginç değil, aksine doğaldır. Fakat Güney Kürdistan (göründüğü kadarıyla) ‘güçlü bir yönetim’ olmadığından orada yaşanan gelişmeler tarafımca ilginç karşılanıyor! Sayın Barzani önderlikli Güney Kürdistan yönetimi nedendir bilinmez ama tam anlamıyla Türkiye’nin arka bahçesi konumunda faaliyetler yürütüyor. Bu belki birilerine hoş ve güç anlamında da mantıklı gelebilir. Arkana Türkiye ve ABD gibi bir gücü almak cazip gelebilir. Ama sömürgeci ile bir kez dahi diyaloga (!) girsen, bir kez dahi sırtını sıvazlasa, ardından neler neler istenileceği de biliniyor.
Demedi demeyin! Hem Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, hem de adım adım sömürgecilerin tuzağına düşen Güney Kürdistan yönetimini yarınlarda, büyük tehlike, zorluk ve katlanamayacağı sonuçlar bekliyor.
Nasıl mı?
Dün Eski Irak Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda Sünni mezhebinin etkin temsilcilerinden olan ve Irak tarafından yargılanma amacıyla aranan Tarık El Haşimi’ye evinin kapılarını açan Mesud Barzani, bugün Lübnan Kuvvetleri Lideri Semir Ca’ca’ ile Suriye Ulusal Konseyi adlı rejim karşıtı örgütün Lideri Burhan Galyon’u da ağırladı.
Dün Haşimi’den kaynaklı Şii’lerin tepkisini alan Güney Kürdistan, bugün de yeni ağırladığı misafirlerden kaynaklı aldığı tepkileri fazlalaştırmışa benziyor. Açıkçası Güney Kürdistan’ın böylesi gelişmeler karşısında doğabilecek negatif sonuçlara katlanabilmesi, yönetimin mevcut haliyle, oldukça güç görünüyor. Ortadoğu kaynayan bir kazan ve normal şartlarda (!) Güney Kürdistan da bu kazanın içerisine atılıp kaynatılacak ve buharlaştırılacak kadar oldukça güçsüz bir yapıdır. Nasıl olur da bu yapı böylesi yiğitliklere imza atar diye düşünmeden edemiyor insan.
Ortadoğu gibi bir yerde zayıf ve güçsüz olan örgüt ve devletlerin arkasında başka devlet ve güçler olmazsa, tek bir adım dahi atamazken hayret (!) Sayın Mesud Barzani önderliğindeki yönetim oldukça cesur adımlar atıyor.
Öyle sanıyorum ki Sayın Mesud Barzani ABD ve Türkiye’ye çok güveniyor! Zaten bu güven Türk istihbaratçısı Sinirlioğlu’nun Güney Kürdistan’dan çıkmamasıyla da ortadadır. Öyle ki Güney Kürdistan Sinirlioğlu’nun evinden sonraki ilk uğrak yeri olmuş! Hem neden bu sömürgeci güçlere güvenmesin ki..!
Baksanıza PKK’nin sessizliğini fırsat bilen birkaç “artık, kaçkın ve ABD sevdalıları” bir taraftan PKK’yi “it ve mitlerle” ilişkilendirirken, diğer taraftan ABD’ye “el pençe divan durup, yalvarmasını” istiyorlar.
Konumuza dönecek olursak, Barzani’nin, özellikle bir Erdoğan ve Yeni Türkiye sevdalısı olan Haşimi’yi kabul edip evinde barındırması Şia’ları çılgına çevirmişken, üstüne üstlük bir de Semir Ca’ca ve Burhan Galyon’un gelmesi sözün tam anlamıyla Güney yönetimini hedef tahtasına oturttu. Yarın öbür gün Güney Kürdistan’da patlayan bombalar duyarsak, hiç şaşmayalım.
Sahi sormak gerek, neden hem Haşimi, hem de Suriye ve Lübnan’lı muhalif güçler Türkiye değil de Güney Kürdistan’da görüşüyorlar?
Yoksa Türkiye Kıbrıs’ın yerine Güney Kürdistan’ı mı düşünüyor! Belki de ABD istemiştir, kim bilir!
Bu arada Güney Kürdistan’ı büyük zorluk, tehlike ve katlanamayacağı sonuçlar bekliyor derken, bunları biraz açmak istiyorum.
Özellikle belirtmek isterim ki, kendimce açacağım duruş tamamıyla onursal bir duruş ekseninde ve Kürd ulusal bilinç çerçevesindedir. Yoksa kendini ve halkını satabilecek bir duruş kastedilmemektedir. Hele hele ABD veya Türkiye’ye el pençe divan durup, Kürd ulusunun onurunu ayaklar altına alan bir mantaliteyle mümkün değil.
Her ne kadar şu sıralar PKK’yi ABD’ye yollamak isteyenler olsa da, bu yazı “o yolcuları” pek açmaz.
Yaşanabilecek zorluk, tehlike ve sonuçlarının ‘birinci’sine gelecek olursam;
Son yaşanan gelişmeler de gösteriyor ki Güney Kürdistan yönetimi, temelinde Sünni mantıkla ittifak arayışlarına girip Türkiye ve bölge Sünni grupların temsilcileriyle anlaşmalar ve görüşmelerde bulunuyor. Eğer Sayın Barzani bu ilişkilerine (Şii’leri ötekileştirerek) devam eder ve bölgede Sünni iktidar hesapları içerisine girerse, Irak, İran ve bölgedeki Şii örgüt ve güçler ciddi anlamda harekete geçeceklerdir. Ortadoğu’yu yeniden dizayn rolü verilen Türkiye’nin Güney Kürdistan ile işi bittiğinde de ve Şii’ler dizayn sonrası hala mevcut güçlerini yitirse veya korusa da, Şii’ler bunu unutmaz ve Güney Kürdistan, Şii’lerin intikam amaçlı hedefinde olur. Bu son ya kaçınılmaz olacak, ya da Güney Kürdistan sömürgenin de sömürgesi olacaktır.
İkincisi;
Hatırlanacak olursa Sayın Celal Talabani ve Mesud Barzani katıldıkları “vana açma” töreninde Türkiye ile olan dostluklarının bir kez daha pekiştiğini söylemişlerdi. Barzani; “Petrol anlaşmamızı ve ihaleyi bir Türk şirketine verdik”, diye duyurmuş ve hem Talabani hem de Barzani ısrarla, “bu ihale ve anlaşmanın Irak anayasasına uygun olduğunu” üstüne basa basa belirtmişlerdi. Takdir edersiniz ki bu anayasa işgal edilmiş bir ülkeye ABD tarafından sunulmuş bir anayasadır. Sömürgeci yasanın uygulamada olduğu yerde, yapılan tüm anlaşmalar sömürgeci lehine olur ki mevcut anlaşmaların da böylelikle Güney Kürdistan’ı esirleştirdiği netlik kazanmış ve ortadadır. İhaleyi alan şirket bir Türk şirketi ve bu şirket, petrolü çıkardıkları yetmezmiş gibi, Bakü- Ceyhan boru hattı üzerinden de çıkardıkları petrolü bütün dünyaya pazarlayabilecekler. Esirliği kabul etmek isteyenler hiçbir şeye benzetemeyebilirler ama açıkçası ben bu petrol anlaşmasını, 1925 İngiltere –Ankara ve 1945 ABD-Türkiye esirlik anlaşmasına benzetiyorum.
Üçüncüsü;
Sayın Mesud Barzani’nin tüm Kürd ulusunu ümitlendiren “Bırakujî” olmayacak açıklaması hafızalardadır. Açıkçası Sayın Barzani’nin bu vaadi, o zamanlar bana, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘iyi şeyler olacak’ söylemini hatırlatmış ve bunun altında başka bir şey olabileceği tehlikesini sezdirmişti. Şimdi de içinde olduğumuz süreç, sezgilerimde beni destekler niteliktedir. Evet, belki Bırakujî olmadı ve olmayacak, ancak ben Türk devletinin HPG gerillalarının üzerine “Tamil vari” gidişi ve Barzani’nin “öz be öz” kardeşlerinin kanının dökülmesi karşısındaki sessizliğini Bırakujî’den farksız görmüyorum. Ha pêşmergeler ile gerillalar çatışmış, ha da sömürgecilerin yönelimlerine ses çıkarmamışsın, hiçbir fark yok. Sömürgeci gücün tamil vari planının başarı sağlaması halinde, ortada Pêşmergeler ile savaşacak Gerilla kalmayacağından, Bırakujî olmayacak sözü rahatlıkla söylenebilir. Bu sözün söylenebilmesi için de elbet bir güven gerekiyor. Öyle sanıyorum ki Sayın Barzani’nin Bırakujî olmayacak sözü, böylesi bir güven teminatından sonra söylendi. Yani sömürgecilerin Kuzey Kürdüne karşı planladığı askeri ve siyasi tüm operasyonlardan Sayın Barzani’nin haberi var!
Yine belleklerdedir; Sayın Barzani PKK’ye, ABD ve AB’ye yalvarması, yakarması için çağrıda bulunmuştu; git uluslararası güçlerle görüş demişti, git siyaset yap, üç-beş asker öldürmekle olmaz, bak biz Kürdistan’ı kurtardık, artık silahla bir yere varılmaz, diyordu. Sayın Barzani bir taraftan PKK’ye; git ABD’ye teslim ol derken, diğer taraftan da Türk devletine; biz kan dökülmesinden yana değiliz, bu iş siyasi yollardan çözülmeli diyordu. Ama yaşanan olaylar karşısında gördük ki Güney Kürdistan yönetimi Türkiye’ye, resmi hiçbir kınama mesajı göndermedi. Sadece YNK ve KDP ağzıyla hem son Roboski katliamı hem de önceki bombalamalar ve katliamların kınandığı açıklaması geldi. Tıpkı Türk Başbakanı Erdoğan’ın Başbakan değil, AKP Genel Başkanı sıfatıyla Ahmet Türk ile görüşmesi gibi.
Görebildiğim kadarıyla Mesud Barzani liderliğindeki ve büyük ihtimal yarınlarda Neçirvan Barzani’ye geçecek olan Güney Kürdistan yönetimi, şimdiden Askeri anlamda işgal, (en basitinden Türk savaş uçaklarının her gün Güney Kürdistan sınırına tecavüzü) siyasi anlamda teslimiyet ( Türkiye’nin arka bahçesi), ekonomik anlamda da sömürülüyorken( Güney’de faaliyet gösteren firmaların tamamına yakını Fetullah Gülen bağlantılı), öyle görünüyor ki Fetullah Gülen okullarıyla (beyaz ölüm hücreleri olan Türk okulları) da yarınlarda, kültürel anlamda asimilasyona tabi tutulacaktır. Bu durumun farkında olmamaları imkansızken, “halkımız Bağımsızlık derse, biz Bağımsız Kürdistan’ı ilan edeceğiz”, demeleri, ne akla mantığa sığıyor, ne de kimse kusura bakmasın samimi geliyor!
Dördüncüsü;
2011 Ekim ayında yapılması planlanan ama hem Talabani hem de Barzani tarafından, “çatışma ortamı ve sınır ötesi operasyonlar” bahane edilerek Hewlêr’de yapılması beklenen “Kürd Ulusal Konferansı”nın iptali…
Kürd ulusunun hayatının söz konusu olduğu bu konferansın böylesi bir bahane ile iptali açıkçası Kürd halkını çok üzmüştür. Tam da sömürgecilerin Kürd halkının –özelde- Kuzey temsilcisi PKK gerillalarına saldırdığı bir zamanda birlik olunması gerekirken ve Konferansın gerçekleştirilip tüm parça Kürdlerinin ortak tutum ve karar almaları gerekirken, sömürgeciye yarar bir pozisyon alarak konferansın iptali, Kürt’ten çok işgalcilere yaramıştır. Senin kardeşinin kanı dökülecek ama sen bir araya gelmemek için sömürgecinin işgaline seyirci kalacaksın. Bu olacak şey mi? Aslında Sayın Barzani ve Talabani’nin “bir Kürd kedisini bile vermem” ile “Bırakujî olmayacak” sözlerinin ne kadar da içi boş olduğu ta o zamanlardan anlaşılmıştı. Sürece dikkatlice bakıldığında; yoğun anlamda “siyasi soykırım ve askeri imha operasyonlar” ının “Kürd ulusal konferansının” iptaliyle birlikte doruğa ulaştığı görülecektir.
Beşinci ve sonuncusu;
Sayın Barzani ve Talabani neden Kürd halk önderi Abdullah Öcalan için “ulusal temelde ama onurluca” birkaç girişimde bulunmuyor? Nedenini ben söyleyeyim; Çünkü Sayın Barzani Kürdistan’ı sadece Güney parçasından ibaret sanıyor. Tıpkı Kore’nin sadece Güney Kore ile sınırlı olduğunu sanan ABD’ye bağımlı ve kardeş halk Kuzey halkını satan Güney Kore yönetimi gibi. Sayın Barzani ve Talabani, Kuzey, Doğu ve Batı Kürdünü satar mı,(!) bilinmez ancak bilinmelidir ki Kürdistan, Doğu, Batı, Kuzey ve Güney’iyle Kürdistan’dır. ABD’yi bir Tanrı ve yenilmez güç olarak görenler, Kürdistan’ı ABD ve işbirlikçilerine peşkeş çekmemelidirler. Tarih ABD ve sömürgecilik karşısında onurlu bir direnişe geçmeyen ve Kürd halkının tamamının onuru ve özgürlüğü için mücadele yürütmeyip karşısında duran ve işgalci güçlerle her türden işbirliği içerisine girerek ruhunu satan kişiliklerden mutlaka hesap soracaktır.
*
Umarım yukarıda paylaştığım tüm kaygılarım yersiz, iddialarım asılsız ve mesnetsizdir! Zira kahin de değilim. Ancak birilerinin planları suya düşecek, kalbi kırılacak veya huzursuz olacak diye de gördüklerimi ve “bildiklerimi” yazmadan yapamam. Bu benim Kürdistan halkına olan onur ve namus borcumdur.
21.01.2012

5 yorum:

  1. Tespitleriniz oldukça yerinde ve haklı argümanlarla destekleniyor Uzun zamandır neden ulusal kürt konferansı yapılmıyor diye kafa patlatıyordum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki biz kuzey kürtleri yine yalnızız yine kurtlar sofrasındayız yazık çok yazık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bEN SAYINPOLATSOYUN YAZISININ ;NESINI BEYENMEDILER ;ANLAYAMADIM: SON DERECE ACIK;NET VE ANLASILIR BIR DILLE ANLATMIS: ANLATILANLARIN HEPSI HEMEN HEMEN HER KURDUN KAFASINDAN GECENI ;EN GUZEL SEKLI ILE ANLATMISTIR :YUREGINE; ÖN GÖRÜSÜNE BINYASA DIYECKLERI YERDE ;BU SITEDEN SILINDIGINE ÖZÜLDÜM:OZELLIKLE DEGERLI BIR YAZARIN BU SITEDEN AYRILISI ;BIR OKUR OLARAK BENI OLDUKCA UZMUSTUT;HIC HIMSEYE BIR HAKARET VEYA KURDLERE ZARAR VERECEK BIR SEY GOREMEDIM.BU SITEYE YAKISMAYAN BIR DAVRANIS

      Sil
  2. yazınızı saygıyla karşılıyorum. Fakat realiteye davet ediyorum sizi. Kürdistan elbette güllük gülüstanlık bir yer değil,bunu Barzani de Talabani de biliyor. Kimin desteğiyle olursa olsun Bir Kürdistan var ve bize düşen orayı yapılandırmak,iyileştirmek olmalı. Barzani üzerinde TR ABD baskısı varsa bir de halk baskısı yaratalım,onları halk yönlendirsin. 3 arçadan yönlendirin, ama onlarıböylesi 'ucuz politika'yapmakla suçlamak çok ayıptır. Ayrıca PKK ile Barzani hareketlerini aynı terazide tartmak ayıp olur, sizin de belirttiğiniz gibi TR ile sürekli görüşen bir taraf varsa bu da PKK'dir. Sırtını da cebinide epey sıvazlamış belli. Yıllarını Kürdistan davasına adayan bir aileye dil uzatmak hiçbirimizin haddi deği...

    YanıtlaSil
  3. Sayin Barzaniyi bir vatan hayini gibi göstermen gercekten komik olmus. Sayin Barzaniye iftira atayim derken Öcalani tarif etmissin. Bircok apoperest gibi sizdede paronaya tespitler var. Yillardir 20 milyon trde ve 4 milyon suriyedeki kürtlerle ne yaptiniz kürtler icin. Bir Konfederalizm bir Demokratik Özerklik bir demokratik cumhuriyet... Halbuki bu yüzyilda öcalanin bu havada kalan vaatleri yüzünden savasmak gereksizdir.
    elbette Sayin Barzani mükemmel degildir. Bir cok hatasida olabilir ama sunu unutmayin. Kürdistanin dört parcasinida degerlendirdiginizde Barzani daha cok seviliyor. Sadece karalamalarla bir yere varmaya calisiliyor. KÜRDISTANCIYIM DIYEN YAPICI OLUR. yazinizda sadece haksiz bir karalamaa var. Pkk bu güne kadar tükürdügü herseyi malesef yaladi.Ve bu gün tc tarafindan kullanilan öcalandir Barzani degil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. he yaw he he bak 1 yıl sonra rojava devrımı herşeyi nasılda açığa çıkarttı. kimin ne olduğunu 1 yıl önceden gören polatsoy şimdi zındanda. işbirlikçiler de orta yerlerde . rojava devrimi herkese cevaptır

      Sil